Okul Yöneticilerine Mektup
2014-2015
eğitim – öğretim yılında, Türkiye çapında yaklaşık 16000 civarında okul
yöneticisinin değiştiğini, yardımcılarıyla birlikte toplamda 40000’e varan bir
rakamın telaffuz edildiğini duyuyorum. Öncelikle her değişimin ve dönüşümün
belirli sıkıntıları taşıdığını düşünüyorum. Bu bağlamda, okul yöneticilerine,
mesleki deneyimlerimi aktarmak, kuram-uygulama ilişkisi bağlamında bazı
önerileri sunacağım…
Okul yöneticileri ile ilgili demografik dağılımları
incelediğimde, bazı okul yöneticilerinin daha önce okul yöneticiliği yaptığı
anlaşılmaktadır. Yöneticilik mesleğinde tecrübenin değerine ve önemine
inanırım. Bu açıdan deneyimli olanların biraz daha şanslı olduğu kanaatindeyim.
Yöneticilerin, ilk odaklandıkları ve merak ettikleri kavramların başında “yönetim”
gelir. Genel olarak yönetim literatürde, “örgütte bulunan madde ve insan
kaynaklarını örgütsel amaçlar doğrultusunda en verimli şekilde kullanılması”
olarak tanımlanır. Çok mekanik, çok soğuk ve bir o kadar da itici bir tanımdır.
Bu tanımı kendine rehber edinen bir yöneticinin; okulu fabrika, öğretmenleri
dişli, öğrencileri de işlenecek ham madde olarak görmesi kadar doğal hiçbir şey
yoktur. Okulun insan, hava ve yapı boyutu incelendiğinde, insan öğesinin ön
plana çıktığını görmek mümkündür. Bu sebeple, yönetimi, “insanlara hayatı
kolaylaştırabilme sanatı” olarak tanımlamak, sanırım okulda yapılacak yönetsel
eylemlerin biçimini, şeklini ve içeriğini belirlemede etkili olacaktır.
Okula ilk
atandığınızda yasal gücünüzle göreve başladınız. Bu yasal güç, sizi statü
lideri yapar. Okuldaki öğretmenler, öğrenciler, veliler ve okulun çevresindeki
baskı grupları tarafından kabul gördükçe liderlik rolünüz pekişmeye başlar.
Yasal gücünüze sığınmak, zorlayıcı güç kullanmak, gerekli gereksiz ödül gücünden
yararlanmak; sizi günü kurtarmaya çalışan, eğreti yönetici kimliğine iter. Bu
sebeple, yasal gücü ilk bir iki haftada işe koşmanızda bir sorun olacağını
sanmıyorum. Ancak, bu iki, üç haftada “uzmanlık gücünü” etkili kullanmanız,
gerekir. Mesleki liyakatinizi, yeterliliğinizi hedef kitleyle paylaşmanız son
derece önemlidir. Son olarak, karizmatik gücü kullanmanız, sizi kısa zamanda
liderliğe doğru taşıyacaktır. Şunu hiçbir zaman unutmamaya özen gösteriniz:
“Kaleleri kılıçlarla fethedebilirsiniz ama kılıçlarla yönetemezsiniz”. Bu
sebeple, sürekli olarak etkiyi kullanmanız gerekir. Yetki kullanarak
yöneticilik yapmaya kalkışmanız, beklenen sonun başlangıcı olabilir.
Öğretmenlik
mesleğinde çok başarılı olmuş, üstün başarı ödülleri almış olabilirsiniz.
Onlar, orada kaldı. Artık rolleriniz, sorumluluklarınız, göreviniz ve etki
alanınız değişti. Başarılı öğretmen olarak çalışmış olmanız, sizi okul
yöneticiliğinde de başarılı yapmaz. Çünkü başarılı öğretmen içsel
güdülenmiştir. İçsel güdüleme araçları, onun başarıdan başarıya koşmasında
etkili rol oynamış olabilir. Oysa, yöneticilikte içsel güdülenmeniz kadar,
başkalarına güç kullanıp harekete geçirebilmeniz, yönlendirebilmeniz ve iş
yaptırabilme kapasiteniz ön plana çıkmaktadır. Aksi taktirde, okul yöneticiliği
masasına oturup misafirlerinize, başarılı öğretmenlik anılarınızı anlatarak
zaman geçirmek durumunda kalabilirsiniz.
Eğitim
örgütleri ile ilgili bazı sloganlar vardır. Bunlardan en popüler olanları “Okul
yöneticisi kadardır”. “Okuldaki başarı da başarısızlık da yöneticiden sorulur”.
Bu sözlerin mutlaka geçerliği vardır. Cosby “Okuldaki başarının %84’ünün okul
yöneticisinden kaynaklandığını” ifade etmesi tesadüf değildir. Okuldaki
günahlardan da sevaplardan da bir noktaya kadar yönetici sorumludur. Bu aşamada,
okulun entelektüel sermayesini ifade eden öğretmenleri ve onların okul
başarısındaki rollerini yok saymak da doğru değildir. Okulları, tek adam
yönetiminin etkili olduğu kurumlar haline getirmek, okullara büyük oranda zarar
verebilir. Öncelikle şunu çok iyi bilmemiz gerekir: Gölgede yaşayanın gölgesi
olmaz. Okul yöneticisi tek adam olmak yerine “dağıtımcı liderlik”
davranışlarını ön plana çıkarmasıyla birlikte, öğretmenin, öğrencinin, velinin
ve idari personelin, liderlik yapmalarına uygun ortam sağlamış olur. Kısacası,
tek adam lider yerine, okul yöneticisi “liderlerin lideri” olarak etkili rol
oynayabilir. Orkestra şefi olmak, herkesi dinlemek, en optimal kararları almak
ve rol model olmak, önemli liderlik davranışlarıdır.
Okulunuzun
yönetiminin etkisini ölçmek istediğiniz de kendinize şu soruları sorun: İyi
yönetim nedir? Kötü yönetim nedir? Hep birlikte iyi ve kötü yönetimi bir örnek
olayla açıklayalım. “Evinize geldiniz ve evinizin yakınlarında aracınızı park
edecek yer bulamadınız. 2 sokak uzağa park ettiniz. Sokak lambaları yanmıyor.
Çöpler toplanmamış. Karanlıkta muz kabuğuna bastınız ve düştünüz. Üzeriniz kir
pas içinde… Eve geldiniz, apartmanın dış kapı kilidi bozuk. Zorlayarak, iterek,
tekmeleyerek kapıyı açtınız. Asansör çalışmıyor ve otomatlar bozuk. Ayrıca
elektrikler kesik. Evinizin bulunduğu kata kadar zorlanarak çıktınız.
Karanlıkta kapıyı açtınız. Sular kesik”. Bu örnek olayda, hangi kurumları
hatırladınız? Belediye, elektrik idaresi, apartman yönetimi …. Şimdi örnek
olayı bir de şöyle ele alalım. “Eve geldiniz, aracınızı park ettiniz. Eve
çıktınız. Elinizi yüzünüzü yıkayıp işinize koyuldunuz”. Kimi hatırladınız?
Cevabı yok değil mi? O halde iyi yönetim kendini hatırlatmayan kötü yönetim ise
kendisini sürekli hatırlatan yönetimdir. Kendinize daima şu soruyu sorun: Ben
sürekli kendisini hatırlatan yönetim miyim?
Toplum
olarak, öğrencilere değer kazandıramadığımızdan şikâyet ederiz. Hatta,
yetişkinlerin bile değerlerinin olmadığı yönünde şikayette bulunuruz. Bu
endişelerin ve eleştirilerin mutlaka haklılık payı vardır. En bariz örneği,
öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinde, sınavlarda 30 tane öğretmen adayının
başına 2 gözetmen görevlendiriyorsak, demek ki değer kazandıracak olan
öğretmenlere, güvenmediğimiz ortaya çıkar. Peki, güvenmediğimiz öğretmen, nasıl
değer kazandıracak? Öğretmene neden güvenmiyoruz? Okullarınızda, öncelikle ele
almanız gereken hatta bilişsel becerilerden önce değerleri sağlamlaştırmanız
gerekir diye düşünüyorum. Değerleri sağlam temellere oturtmak için,
öğretmenlere ve öğrencilere güvenmek gerekir. Güvenin üzerine değerleri inşa
etmek tutulacak en doğru yoldur. ABD’de Stanford Üniversitesi’nin Mühendislik
Fakültesi’nde öğrencilerin başına sınavlarda gözetmen gönderilmediğini yıllar
önce bir kitapta okumuştum. “Bir öğrenci soruları öğretim üyesinden alıyor,
arkadaşlarına dağıtıyor, sınav bitiminde en son kalan öğrenci kâğıtları
toplayıp, öğretim üyesine teslim ediyormuş. Kopya çekilip çekilmediğini
araştırdığımda, çeken öğrenciler oluyormuş. Ancak, diğer öğrenciler kopyaya
müdahale edip, okuldan attırıyorlarmış”. Şimdi düşünüyorum, değerler tesadüf
oluşmuyor. Bunların mimarı sizler olacaksınız. 12 yıl eğittiğiniz öğrencilere
değer kazandıracak programlarınız, eylemleriniz, duruşunuz ve felsefeniz
olmalı… Unutmayın ki, öğrenciler kulaklarıyla değil, gözleriyle değer
kazanırlar…
Okulların elbette vazgeçilmezleri arasında “kalite”
kavramı gelir. “kaliteli okul”, “kaliteli eğitim”, “kaliteli öğretmen”… Bu
kavramlar yaklaşık 20 yıldır eğitimin gündeminden hiç düşmez. Eğitim örgütlerinde,
başka sektörlerden devşirilen kavram ve ilkeler kendilerine çok kolay yaşam
alanı bulabilir. Eğitimde kalite kavramı çok geniş, genel ve o kadar da özel
bir anlama sahiptir. Bu sebeple, hazırladığınız raporlar, etkinlikler ve
çalışma planları, kalite kavramını gündemde tutabilir fakat amacına ulaştırmaz.
“ 2 yıl önce Antalya’da bir otelde, bir kamu kuruluşunun yöneticilerine kalite,
takım çalışması vb. eğitimler vermek üzere davet edildim. Eğitime giderken
yanıma kürdan ve sakız aldım. Grubu 10’ar kişilik küçük gruplara ayırdım. 20
dakikada sakızı ve kürdanı kullanarak 5 katlı kule yapmalarını ve bu kulenin 5
dakika boyunca yıkılmadan ayakta kalmasının şart olduğunu bir yönerge ile
bildirdim. Grup başla talimatıyla birlikte kule yapmaya başladı. Bazı grup
üyeleri sakızı çiğniyor, diğerleri de onların ağzından çıkan sakızı ellerine
alarak kürdana takıyorlardı. Masanın üzerinde siyah bir poşet ve içinde de
mutfak eldiveni vardı. Grup üyelerinden hiçbiri benden; Hocam arkadaşımızın
ağzından çıkan sakıza elimizi sürüyoruz ve hijyenik değil, hasta olacağız. Eğer
uygun görürseniz otelin mutfağından eldiven alalım, teklifinde bulunmadı. Bu
konuyu onlara hatırlatıp, şu soruyu sordum. Burada bu kaygıyı taşımayan sizler,
çalıştığınız kurumda kaliteyi nasıl artıracaksınız?” Kaliteyi artırmak
istiyorsanız, öncelikle siz kendi kişisel kalitenizi artırın, dedim. Okulda
kaliteyi artıracak araçlar bellidir. “Öğrenen okul” olmak, “öğrenmeyi üst değer
haline dönüştürmek” ve takım halinde öğrenme kültürü yaratabilmektir.
Okulunuzda
sizden hazetmeyen, sizin varlığınızı kabullenemeyen ve sürekli muhalif
davranışlarla size meydan okuyan kişi ya da kişiler olacaktır. Kılıç ve kalkan
kullanarak onlara saldırmanız, etkisiz hale getirmeniz, kolay, sıradan ve çok
kötü sorun çözme yaklaşımı olarak tarihe geçecektir. Örgütlerde çatışma yaşamak
kadar doğal bir şeyin olmadığını düşünüyorum. Çatışmayı etkili çözmeniz,
örgütsel amaçlara hizmet edecektir. Çatışmayı sürüncemeye bırakmanız ya da kötü
çözüm yaklaşımlarını kullanmanız, gelecekte mobbingin yaşanmasına uygun ortam
yaratacaktır. Hep bana soruyorlar: Çatışma ile mobbing arasında ne fark var?
Diye. Bu konuyu sizlere bir metaforla açıklamak isterim. Eğer müdahale topa ise
çatışma, oyuncuyu sakatlamaya yönelikse mobbingtir… Size karşı olumsuz
davranışları olan kişi ya da kişilerin, bu davranışlarının kaynağına, “bilgiye”
ulaşın. Eğer olumsuz davranışın kaynağı olan bilgiyi değiştirebilirseniz, tutum
ve davranışlarda da değişme meydana gelebilir.
Sorunu
anlama, farkedebilme, türevlerinden ayırt edebilme, önemli yönetici
davranışıdır. Herkesin baktığı yere bakan, herkesin gördüğünü gören, liderlik
rolünü etkili oynayamaz. Farklılıkları farketmek, farklılıkları tanımlayabilmek
gerekir. Bu bağlamda, okul yöneticisi olarak sürekli sorun çözmek, sorunlarla
boğuşmak ve krizlerden fırsatlar yaratmak önemlidir. Takım arkadaşlarınızı
dinlemek, beyin fırtınası yapmak, yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasını
sağlamak, başarı öyküleri yazmanızda etkili olabilir. Takım arkadaşlarınızı ne
kadar iyi tanırsanız, o kadar sorun çözme sürecinde onların desteğini
alabilirsiniz. Burada diğer önemli kavramlardan birisi de, hiç şüphesiz,
iletişim becerisidir. Etkili lider yöneticiler; takım arkadaşlarıyla ilişki
değil, iletişim kurarlar. Sen dili yerine ben dilini ve özsaygıyı geliştirici
dili kullanırlar. Dinleme, anlama ve etkin beden dili ile pozitif iletişim
becerilerini destekler. Sempati yerine empati kurabilmek, iletişim hatalarını
ve engellerini ortadan kaldırabilmek, açık, net ve tutarlı olabilmek, yarınlara
emin adımlarla yürümede size önemli kazanımlar sağlayabilir.
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU