23 Mart 2016 Çarşamba

AÇIKLAMALI İSTİKLAL MARŞI 1

0 yorum
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Sönmek: Düşmek, adı sanı kalmamak yıkılmak, yok olmak, yatışmak manalarına gelir.
Gün batımındaki kızıl şafak batar, karanlığa gömülüp yok olur, ama bu şafaklarda yüzen al sancak sönmez, düşmez, yıkılıp yok olmaz”
Özgürlüğümüzün ifadesi olan Alsancak, bu şafaklarda hep dalgalanacaktır.
Bir al sancak sönmeyecek bir de gönüllere dikilen iman söndürülemeyecektir diyor Akif:
“Sîneden yükselecek İsm-i Hudâ hürmetine,
Iydin ey ümmet-i merhûme mübârek olsun.
Bugün âfâkı fürûzân edecek nûr-i mübîn”
Parlasın haşre kadar, sönmesin! Âmîn âmîn!”
Sönmez ebedî sirâc-ı kudret,
Yüzmek: Denizde yüzmek, Koyunun derisini yüzmek, bolluk içinde yüzmek manalarına gelir.
Burada bolluk içinde rahatça dalgalanma manasındadır. Her şehrin, her köy ve kasabanın şafağı yüz binlerce şafak eder. İşte Alsancak bu şafaklarda yüzecek.
Akif, Allah’ın (c.c.) koruduğu Mekke’nin harem mıntıkasında yüzen, dünyanın en değerli eşsiz incisi gibi olan, Sevgili Peygamberimizin getirdiği şeriatın kıyamete kadar yetim kalmaması için Rabbine dua eder:
Yâ Rab, o harîminde yüzen Dürr-i Yetîm’in
Tâ haşre kadar Şer’i yetîm olmasın... Âmin!
Mekke’nin kum denizinde yüzülmez, Rabbin rahmet deryasında yüzülür.
Ocak: Ateş yakılan yer, belirli meslek guruplarının toplandığı yer: Yeniçeri ocağı, Asker ocağı gibi. Babadan evlada intikal eden özellikler.
“Ocağı söndü” denildiğinde ailenin dağıldığı, yok olduğu anlaşılır. O evde ocağı yakacak, dumanı tüttürecek kimse kalmamış demektir.
Dıştan düşman saldırır, içtende Allah’ın kulları arasına nifak sokulursa o zaman ayrılık alevleri saçakları sarar ve söndürmediği ocak kalmaz.
Son nefer şehit olmadan, en son ocak sönmeden al sancağın ışığı sönmeyecektir.
Ocakların sönmemesi için nifakın ortadan kalkması, ikiyüzlülüğün tek yüze inmesi, beyinsizliğin bırakılması, ırkçılığa son verilmesi gerektiğini anlatır Akif:
“Hudâ rızâsı için kaldırın nifâkı... Günâh!
Alev saçaklara sarsın mı, yâ ibâdallah?
Sararsa hangimizin hânümânı kurtulacak?
O bir tutuşmaya görsün, ne od kalır, ne ocak!”
“Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!
Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş...
Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş!
O ne yangın ki: Ocak kalmadı söndürmediği!
O ne tûfan ki: Yakıp yıktı bütün vâdîyi!”
Millet: Arapçada Din anlamındadır. Kur’an-ı Kerim’de on beş defa tekrarlanmış ve hepsinde din manasında kullanılmıştır.
Büyük Türk Lügatinde H. Kazım Kadri, “Millet: din mezhep, şeriat manasındadır” dedikten sonra “Millet: bir dine salik olanların hey’eti umumiyesidir” diyor.
Bir kaç çadırda yaşayan aşiretten bir devlet çıkaran, dini, imanı, irfanı, adalet ve ihsanıyla dünyaya Milliyetin nasıl olacağını öğretmiş.
Akif merhum bunu şöyle ifade etmiş:
“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz!
Bir taraftan dînimiz, ahlâkımız, irfânımız;
Bir taraftan seyre makrun adlimiz, ihsânımız”
Bu millet, dinine bağlı kaldıkça, ahlakı örnek oldukça, İslam’ın adaletine uydukça, iyiliklerinin dünyaya yaydıkça ne ocağı söner, ne bayrağı iner, ne de Kur’an’ı diner.

Leave a Reply