24 Mart 2016 Perşembe

AÇIKLAMALI İSTİKLAL MARŞI 2

0 yorum

“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.”
Sevdiğimiz ve saydığımız şey için “Gözüm-başım üstüne” deriz.
Tenimizin en zirvesidir başımız.
Beş duyumuzun en lazımıdır gözümüz.
Sevdiklerimizi biz, başımızın üstünde görür ve ona göre değer veririz.
“Nazlı hilal”imizi de biz, Sevgili Peygamberimizin bir hatırası olarak bilmişiz ve camilerimizin en yüksek yeri minarenin ucu ile kubbenin tepesidir.
Her ikisine de ecdadımız, sevgili peygamberimizin yaptığı bayraktaki hilali konduruvermişler.
İbn-i Hacer el Askalani, el-İsabe fi temyizissahebe isimli eserinde Sa’d bin Malik bin el Ükaysır el-Ezdi’nin hayatını anlatırken sevgili peygamberimiz, ona bir bayrak verdiğini ve siyah zemin üzerinde beyaz hilal olduğunu haber veriyor.
(Bak el-İsabe, Sa’d bin Esed maddesi)
İşte o günden bu güne kadar o hilal, başımızın üstünde parlamaya ve parlatmaya devam etmektedir.
Akif merhum, o hilalin değerini anlatmak için Çanakkale’de şehid olmuş yiğitlerimizi güneşe benzetiyor ve:
“Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor” diyor.
Onun yere inmesine değil kaşlarının çatılmasına gönlümüz razı değil.
Düşmanın topu tüfeği kahraman orduyu üzmez.
“Ey nazlı hilâl! Senin kaş çatman onu üzer. Sende naz, bende niyaz oldukça seni yad ellere vermem seni çiğnetmem.
Kahraman yiğitler o bayrağı yere düşürmemişlerdir.
Akif merhum, Kahramanlığı da tarif ediveriyor:
“Şehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanlık’tır;
Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.”
Akıllı ve cesur olmanın kahraman olmaya yetmeyeceğini, hakiki kahramanlığın hakiki Müslüman olmaktan geçtiğini söyler.
Çünkü akıllı ve cesur olup da Müslüman olmayanlar, dünya üzerinde mal toplarken, sömürü yaparken, soygun esnasında, kasasının önünde can verirler.
İşgalcilerin kirli ayaklarının, secde yaptığımız topraklara basılışını gören Hilalin şiddetlenmesi ve celallenmesini sorguluyor, Hilalle konuşuyor ve bizim gönüllerimizin de deniz dalgaları gibi kalplerimizin celallenmesini, gözlerimizin bütün renkleri yaratandan başkasına bakmamasını, vecde gelip, vahdete dalmasını, sanatı ve sanatçıyı yaratanı görmesini isterken kullanır “Celal” kelimesini Akif:
“Dalgalansın da denizler gibi kalbinde celâl;
Görmesin dîdelerin reng-i sivâ, reng-i zılâl!
Vecde gel; vahdete dal, âlem-i kesretten uzak...
Yalınız Sâni’i gör; san’ati, masnû’u bırak!”
İslamın alametini taşıyan o Hilalin yerlere düşmemesi için kanını oluk gibi akıtan yiğitlerin aslını haber verirken:
“Safâ-yı fıtratı şâhid ki: Tertemiz aslı;
Damarlarında yüzen kan da, can da Osmanlı!” diyor ve aslında insansız bir dünyadan bir damla kanın daha değerli olduğunu haykırıyor:
«Bütün dünyâ için bir damla kan çoktur» diyorlar, sen,
Şu ma’sûm ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden”
“Kuruluş ayarlarına dönelim”
Buyurun, kuruluş ayarlarını İstiklal Marşımız belirlemiş.
Cenabı Hakkın kelamına dönelim.
Hak: Cenabı Hakkın güzel isimlerinden biridir.
Onun her sözü doğrudur, haktır.
Akif:
“Hâlik’ın nâ-mütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!” diyor.
Onun kelamının dışında söz söyleyenler, kural koyanlar hep güçlünün yanındadır çünkü kuralı koyanlar güçlülerdir.
“Siyâsetin kanı: Servet, hayâtı: Satvettir,
“Zebûn-küş Avrupa bir hak tanır ki: Kuvvettir.” diyor Akif, ama doğruluğunu günümüz batı hayranları yeni farkına vardılar. (Zebûn-küş, düşkün öldüren; fırsat düşkünü demektir)
Günümüz mücahitleri, o zalimler güruhunun karşısında çağın en yiğit direnişini sergiliyorlar ve doğrunun yalnız İslam’da olduğunu haykırıyorlar:
“Hakkı bir zâlime ihtâr, o ne şâhâne cihâd!
«En büyüktür» dedi Peygamber-i pâkîze-nihâd.
Hak zelîl oldu mu millet de, hükûmet de zelîl.
«Hangi ümmette ki müşkildir edilmek tahsîl,
Âcizin hakkı kavîlerden... O, kuvvetlenemez.»
Akif’in şu beytini de ezberleyiverin:
«Beşerin adli masal, hak zıpırındır yalınız;
Dövülen mahkemelerden kovulur, çünkü: Cılız!”
Akif:
“Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal”
Derken özgürlük, Hürriyet, bağımsızlık isteyenlere adres veriyor o da Hakka kulluk yapmaktan geçer.
Hakka kulluk yapmaktan kaçınanlar doğudan veya batıdan kendilerine kendisi gibi ölümlüleri tanrı olarak seçerler ve onun kulu olurlar.
Biz, her gün namazımızda “İyyake na’büdü/ Ancak sana kulluk ederiz” diyerek günde beş defa özgürlük ilanı yaparız.
İstiklal Marşını her okuyuşumuzda şu beyti de hatırlayalım:
“Mâdâm ki Hakk’ın bize va’dettiği haktır,
Şark’ın ezelî fecrî yakındır, doğacaktır.”

Leave a Reply