7 Nisan 2016 Perşembe

AÇIKLAMALI İSTİKLAL MARŞI 3

0 yorum

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.“
“Ezel”de, elest bezminde “Bela” demişiz. Rab olarak Allah’ı seçmişiz ve böylece hürriyeti almışız.
Rabbimizin A›raf süresinin 172’inci ayetinde:
“Ben, sizin Rabbiniz değil miyim” diye sorduğunda bütün ruhların “Bela/Evet” dediğini haber verir.
İşte biz o günden beri kula boyun eğmeyiz ve bütün kulları yaratan Allah celle celalühe boyun eğeriz.
Hürriyeti iman olarak benimsemişiz. Kafamızı kesseler, beynimizi ezseler, Hürriyet fikrimizi söküp çıkaramazlar.
Bizi zincire vurmaya kalkmak çılgınlıktır.
Dedelerimiz diniyle, imanıyla beraber yaşamak için kanları seller gibi akmış, ama esaret zincirini çılgınlara taktırmamış. Her nefer, aslan gibi kükremiş, coşkun seller gibi akmış, dağ, taş demeyip aşmış, Mekke’den, Ergenekon’dan Viyana›ya ulaşmış.
Akif merhum, Kur›an-ı Kerim!i çok iyi bildiğinden:
“Ezelde kaynaşan ervâha ayrılık var mı?
Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?
Olunca minberimiz, Arş’ımız, Hudâ’mız bir;
Benim de beklediğim nûr onun da gâyesidir.” diyor.
Batıda “Allah üçtür” diyenlerle doğuda “Allah hiçtir” diyenler el ele verip dünyanın her yerinde Müslüman öldürmeye çalışmalarının tek sebebi var o da kendilerine boyun eğmeyen tek din mensubu Müslümanlar kaldı ve onun için her yerde katliama kalktılar ama ecdadının yaptığı gibi Müslümanları uyandırmanın, birleştirmenin, güçlendirmenin dışında hiç bir işe yaramıyor.
Akif merhum bunu çok güzel ifade edivermiş:
“Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle,
Fikr-i hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak:
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak!”
diyor ve bize nasihat etmeye devam ediyor:
“Ecdâdımızın kanları seller gibi akmış...
Maksadları dîninle beraber yaşamakmış”
“Deden ne türlü yaşarmış... Adamsan öyle yaşa:
«Eğer hümâ-yı zafer konmak istemezse başa,”
“Azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar,”
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün,
Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
«Salîbe secdeye varmak Hudâ’ya isyandır.»
Deyip Hudâ’sına kurbân olan şehîdandır.
Saldırsa da kırk Ehl-i Salîb ordusu, kol kol,
Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telâfî edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
«İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!» deme; yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
Millet için etti mi ordum sefer,
Kükremiş arslan kesilir her nefer,
Döktüğü kandan göğe vursun zafer,
Toprağa bir damlası boş akmasın.
«Yerleri yırtan sel olup taşmalı!
Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı!
Sendeki coşkunluğa el şaşmalı!
Haydi git evlâdım, uğurlar ola.” 

Leave a Reply